Elazığ Türkiye: Firat University (
2022)
Copy
BIBTEX
Abstract
İnsanın dış dünyadan bilgiyi elde etme şekli tarih boyunca tüm çağlarda ve toplumlarda insanların üzerinde düşündükleri bir olgu olmuştur. Düşünürler bunun için çeşitli iddialar ileri sürmüşlerdir. Bu iddialardan biri, bilginin kaynağının kalp olduğudur. Kalp ise duygu kavramıyla ilişkilendirilmiş ve bilginin kaynağı bu şekilde duygu temelli açıklanmaya çalışılmıştır. Duygu ise ‘sezgisel bir yetenek’ olarak tanımlanmış ve duygunun sezgiyle ilişkisine vurgu yapılmıştır.
Antik Yunan’da Homeros ve Sokrat öncesi düşünürler ve Aristoteles düşünmenin ve bilincin merkezi olarak kalbi kabul etmiştir. Eski Mısır medeniyetinde de kalp ön plandadır ve ölen firavunların kalbi çıkarılarak özel bir kâsede muhafaza edilmiştir. Kutsal kitaplarda bilgi verici bir organ olarak kalbe vurgu yapılmıştır. İbn Sina ve Farabi, Aristoteles’ten etkilendikleri için kalbe ağırlık veren açıklamalar yapmıştır. İbn Sina, kalbin beyne önceliği olduğunu söyler: “Kalbin duyusu, özellikle de dokunmanın duyusu, bizatihi beynin duyusundan daha büyüktür. Bu yüzden de kalbin ağrılarına tahammül edilemez.. Sonuç olarak kalp kendisinden güçlerin beyne feyezan ettiği ilk ilkedir. Bu güçlerin bazılarının fiilleri de beyinde ve beynin parçalarında tamam olur.”