This study examines playgrounds as lenses on urban transitions to explain the link between urban transformations and changes in the discourse of play and childhood. Specifically, it compares Soviet public playgrounds and post-Soviet privatized playscapes in the city of Yekaterinburg, Russia, through primary observation and secondary data analysis. Using the framework of social reproduction developed by Cindy Katz and Saskia Sassen to explain how the local forces affect cities, my analysis shows that the shift in the discourse of play and (...) childhood in the post-Soviet period is hinged on global influences combined with local transformations, from the abandonment of Soviet ideals of communal play spaces to the embracement of today’s consumerist play places. Whereas the old Soviet playgrounds have uncertain purposes, in contemporary Yekaterinburg private playgrounds offer a narrative of play in terms of leisure, love, and convenience for parents. Children turn into consumers of private play, leaving most of the Soviet playgrounds as idle spaces in the city. This article argues that Yekaterinburg’s shift toward participating in the globalized economy combined with its transition from the Soviet ideals maintains social relations and reproduces social inequalities in childhood, as this condition favors consumerist narratives of play. I conclude that the playgrounds in Yekaterinburg are bystanders of new global ecologies whereby social, political, and economic transformations become an impetus to reproduce new ways of seeing the social importance and meaning of play and playgrounds. (shrink)

What kind of reference (if any) do terms such as “pencil,” “chair,” “television,” and so on have? On the matter, a de-bate between directly referential theorists and descriptiv-ist theorists is open. It is largely acknowledged that natural kind terms (such as “water,” “gold,” “tiger,” etc.) are directly referential expressions (cf. Putnam,1975). That is, they are expressions whose reference is determined by their refer-ents' nature, independent of whether we know or will ever know what this nature is. However, it does not (...) seem like-wise convincing that all artifactual kind terms (like “pen-cil,” “chair,” “television,” etc.) semantically behave the same. Terms for artifactual kinds seem more likely to be subjected to a descriptivist view, that is, definable not by links to their extensions' nature but in terms of conjunctions or clusters of properties. In his celebrated “The Meaning of ‘Meaning’” (1975), Hilary Putnam originated the mentioned debate by arguing that artifactual kind terms also refer directly. Thus, the discussion ultimately revolves around establishing whether artifactual and natural kind terms are both directly referential expressions. The authors engaged in this debate have tried to argue in favor of (or against) Putnam's proposal by highlighting the similarities (or differences) between nat-ural vis-à-vis artifactual kind words and their respective ref-erents. This paper aims to provide a thorough and reasoned overview of the debate at stake, pointing out trends and problems associated with each proposed account. (shrink)

Higher education curricula are developed based on creating conditions for implementing many professional and universal competencies. In Russia, one of the significant competencies for a modern specialist is business communication in oral and written forms in the Russian language and a foreign language. Therefore, teaching students to write in a foreign language is one of the modern requirements for young specialists’ professional training. This article aimed to study the tools of online communication that are used in teaching foreign languages. The (...) article presents the results of an empirical study and analysis of factors of application of online communication technologies in foreign languages teaching, synchronous and asynchronous means used in online learning, and the advantages of integrating online communication tools into the educational process of teaching a foreign language. The study of the advantages and disadvantages of educational platforms is based on an analysis of information and online communication technologies used in the educational process. Based on the example of teaching a foreign language, the article shows how online communication platforms are involved in the educational process. Furthermore, the teachers’ and students’ opinions are presented on how online platforms are convenient. The survey involved 928 first-year students and 76 foreign language teachers of Volgograd State University (Volgograd), Linguistics University of Nizhny Novgorod (Nizhny Novgorod), Tomsk Polytechnic University (Tomsk), Ural Federal University, named after the first President of Russia B.N. Yeltsin (Ekaterinburg). It was revealed that the integration of online communication tools has positive effects on the formation and development of written communication skills. (shrink)

The article aims to determine how university professors critically perceive and evaluate information when interacting with the media sphere. The study's relevance is due to the insufficient elaboration of Russian teachers' attitude to the information in the media sphere, which is significant in developing students' critical thinking. The study analyzes theoretical sources and documents on critical thinking in the media sphere and the results of processing empirical data obtained from questioning teachers. The main measuring instrument is a questionnaire survey of (...) university professors with various lengths of service. The study involved 76 teachers from Ural Federal University named after the first President of Russia B.N. Yeltsin. Ural State Pedagogical University (Ekaterinburg, Russia). Linguistics University of Nizhny Novgorod (Nizhny Novgorod, Russia). The data obtained from the study of the teachers' attitude to the information content of the media sphere show a predominant critical attitude in assessing the reliability and availability of information on social networking platforms. This conclusion is important for personality traits that develop students' critical thinking. (shrink)

Bilimi ve bilimsel bilgiyi kültür, değer ve öznel yargılardan izole ederek nesnel bir şekilde ortaya koyabilmeye yönelik hararetli tartışmaların yaşandığı yirminci yüzyıl bilim anlayışının temel gayesi, deney ve gözleme tabi olabilecek fiziki dünyadaki olguları, mantıksal çözümlemeye tabi tutarak birleştirilmiş bilime ulaşmaktır. Bu amaca giden yolda olgulara dayanmayan ve sınanamayan her türlü metafizik öge yok sayılır. Bilimsel bilginin sadece deney ve gözleme tabi olana, diğer bir deyişle olgu verilerine dayandığı iddiasını taşıyan bu düşünce sistemi, özellikle Viyana Çevresi üyeleri tarafından benimsenmiştir. Bu (...) bakımdan Çevre üyelerinin bilimsellik anlayışındaki temel ölçüt olgulara dayanan önermelerin ya da yargıların doğrulanabilmesidir. Bilimsel bilginin sadece olgusal dünyanın gözlemlenmesi ve bu gözlem sonucunda ortaya konulan önermelerin ya da ifadelerin doğrulanmasıyla sağlandığını düşünen Çevre üyelerinin bu savlarındaki amacı bilimi ve onun bilgisini her türlü kültür ve değer alanından uzaklaştırarak metafiziksel unsurlardan arındırılmış nesnel bilgiye ulaşmaktır. Çevre üyelerinin birçoğu bilim alanı içerisinde tartışmaya yol açan meselelerin aslında metafiziksel içerikli ve dolayısıyla bunların görünüşte problemler olduğunu belirterek bu tartışmaların bilimsel bilginin gelişimi önünde bir engel oluşturacağı kanaatindedir (Hızır, 1965, s. 254). Söz gelimi, Carnap’a göre, metafizik ögeler olgusal içeriğe sahip olmadığı ve sınanabilir nitelikte olmadıkları için bilim alanı içerisinde değerlendirilemez. Bu nedenle, metafizik ögeler hem doğrulanması mümkün olmadığı hem de dilin mantıksal dizimine genellikle uymadığı gerekçesiyle anlamsızdır (Öztürk, 2011, s. 155). Bu bakımdan Çevre üyelerine göre, olgulara dayanmayan ve bilimde yanılsamalara yol açan metafizik söylemler bilimden ayıklanmalı ve bilimsel bilgi ancak olgu ve deneye dayanan önermeler üzerinden yürütülmelidir. Öte yandan Çevre düşünürleri mantıksal çözümleme yoluyla olgulara dayanan önermelerin metafiziksel unsurlar içeren önermelerden ayırt edilebileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda metafizik önermeleri, metafizik olmayan önermelerden ayırt edecek ölçütün doğrulanabilirlik olduğunu savunurlar. Çevre üyelerinin bu tutumları bir bakıma bilim ve sözde bilim arasında ayrım yapma ve metafiziği bilimin dışında tutma çabası olarak da değerlendirilebilir (Kabadayı, 2011, s. 39-40). Yirminci yüzyıl bilim anlayışında bilimsel etkinlikte gözlemin ve gözlemi yürüten bilim insanlarının dolaysız öznel duyu verileriyle ilişkili olduğu bu nedenle gözlem verilerinin psikolojizmin etkisinde olduğu fikri ortaya atılır. Başta Neurath olmak üzere dönemin bilim felsefecileri bilimsel bilginin kültür, değer ve psikoloji gibi öznel unsurlardan uzaklaştığı sürece değerli olduğu kanısında olduğu için bu fikre karşı çıkmaktadır (Gillies, 2018, s. 123). Görüldüğü üzere, Çevre üyelerinin temel amacı metafizik önermelerden arındırılmış, olgulara dayanan bir bilime ulaşmaktır. Bu amacın gerçekleşmesine olanak sağlayacak yöntem ise mantıksal çözümlemedir. Bu bağlamda Çevre üyeleri olgulara dayanan ve doğrulanabilen önermelerin, söz dizimi (sentaks) ve anlamsal (semantik) açıdan incelemeye tabi tutulması gerektiğini düşünmektedir (Yardımcı, 2018, s. 13-15). Özellikle Carnap (1935, s. 9-10) doğrulamanın ancak öne sürülen önermenin mantıksal analize tabi tutularak yapılması gerektiğini iddia etmiştir (Irzık, 1962, s. 65). Bununla birlikte, felsefenin işlevi, önermeleri mantıksal analize tabi tutarak yalın hale getirmektir. İşte felsefenin bu yönü Neurath’da bilimin birliği, Carnap’ta ise bilimin sentaksı, yani bilimin mantığı üzerine çalışma anlamına gelir (Hızır, 1965, s. 252). Bilimi, bilim olmayandan ayırma yöntemi olarak kullanılan doğrulama işlemi, teorik bir söylem ve gözlem önermesi arasında yapılan bir işlem olması bakımından mantıksal ve dilsel bir özellik taşır. Buradaki temel sorun ise teorik bir önermenin gözlem önermelerine indirgenebilir nitelikte olması ve gözlem önermelerinin, gözlem ile nasıl ilişki kurduğunu saptamaktır. İşte Viyana Çevresi üyeleri bu ilişkinin protokol önermeleri ile kurulduğu kanaatindedir (Ural, 2012, s. 105-107) çünkü onlara göre; öznelerarası bir bilimin sağlanması için yansız ve anlam karmaşasından arındırılmış bir dil gereklidir (Serin, 2015, s. 55). Bu dil de ancak protokol önermeler aracılığıyla kurulabilir. Bu bağlamda Çevre üyelerinin, metafiziksel ifadeler barındıran önermelerin anlamsızlığı ve bilimleri ortak bir paydada birleştiren fiziksel bir dil oluşturma olmak üzere iki temel hedefinin olduğu söylenebilir (Godfrey-Smith, 2003, s. 25; Salgar, 2012, s. 187). (shrink)

While interpreting the tombstones and off-barrow (the term intro- duced by S. S. Sorokin) edifice of Euro-Asian nomads (deer-shaped stones, stelai, stone monuments, barrow entrances with “mustache”, etc.), investigators traditionally confine their study to describing the ritual actions performed during the burial procedure or while commemorating the deceased.Among off-barrow memorials, one can discern ridge barrows or barrows with “mustache”. These monuments, unique in their layout, can be encountered over a vast space, rang- ing from the west to east from the (...) Volga lowland to Altai and from the east to south, from the Urals to Tien-Shan; according to some estimates, their number exceeds 300. The unique appearance of these barrow complexes and the orientation of the ridges at the eastern part of horizon confirm the hypoth- esis of their astronomical orientation. To verify the validity of this hypothesis, the author of this study exam- ined 25 ridge-barrows using astronomical methods of analysis in 1989–1991 and 1997–1998. The results of the investigations, some of which have been published in scientific journals, indicated that al- most each one of them reveal the whole set of astronomically sig- nificant directions, which are linked with the extreme positions of the sun and the moon on the horizon and their meridian transit (culmination) (Bekbassar 1993, 1996, 1998). (shrink)